Adalet mi Hakikat mi? Gerçek Adalet Nerede? Şok İddialar!
Gündem

Adalet mi Hakikat mi? Gerçek Adalet Nerede? Şok İddialar!


07 May 20255 dk okuma49 görüntülenmeSon güncelleme: 15 December 2025

Adalet, insanoğlunun en çok tartıştığı ve üzerinde uzlaşamadığı kavramların başında geliyor. Peki, bunun nedeni ne? Belki de mutlak adaletin insan eliyle sağlanamayacağına dair bilinçaltımızdaki bir farkındalık veya yaşadığımız kötü tecrübeler, şahit olduğumuz kusurlu örnekler... Ancak, herhangi bir konuda adil olanın ne olduğuna dair üstünkörü bile olsa bir yargımız var ve kolay kolay geri adım atmıyoruz. Peki, adalet gerçekten nedir? Mevcut yasaların uygulanması mı, kamu vicdanının tatmini mi, yoksa ilahi olan mı?

Herkesin Adaleti Kendine Mi?

İnsanlar, adaletten uzaklarda bir yerden gelecek bir kurtarıcıdan bahseder gibi konuşurken, uygulamada kendi nefislerinin, yakınlarının veya ait hissettikleri toplumun arzu ettiğini hak ve adalet olarak tanımlamaya eğilimlidirler. 24/03/2025 tarihli Yeni Şafak gazetesinden bir haber, bu durumu çarpıcı bir şekilde özetliyor. Onedio platformunun kurucusu Kaan Kayabalı, yolsuzluk nedeniyle tutuklanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı için "Siyah poşette rüşvet alırken videosu bile çıksa, hatta evet çaldım dese bile artık bu ivme değişmez" ifadelerini kullanıyor. Bu sözler, derdimizin her zaman hak ve adalet olmadığını açıkça gösteriyor.

Benzer şekilde, pek çok vahşi suçun faillerinin kendi yakınları tarafından korunduğunu ve hatta suçlarını gizlemelerine yardım edildiğini görüyoruz. Örneğin, "Cem Gariboğlu Davası" veya "Narin Davası" gibi vakalar, bu toplu kötülüğün örneklerini gözler önüne seriyor. İnsanlar çoğu zaman buğzlarını, öfkelerini, bağlılıklarını veya düşkünlüklerini vicdan zanneder ve başkalarını düşmanlığa ya da dostluğa göre yargılarlar. Bu bencil adalet anlayışımız, neden mesafe alamadığımızın bir cevabı niteliğinde.

İlahi Adalet Nerede?

Menfaat ya da ideolojiyle gölgelenmiş adalet anlayışları yüzünden toplumsal huzursuzluğumuz bir türlü yatışmıyor. Yakınlarımıza, sevdiklerimize veya gönülden bağlı olduğumuz camiamıza duyduğumuz taraflı ve bencil hisleri adalet zannettiğimiz müddetçe yol alamayacağımız da açık. Cenab-ı Hak, Kur'an’ı Kerim’de buyuruyor ki; “Eğer hak onların keyfî arzularına uysaydı göklerin, yerin ve bunlarda bulunanların düzeni bozulurdu.” (Mü’minûn /71). Bu durum bizi şu soruya götürüyor: İnsan, adaleti kendi başına becerebilir mi? Allah’ın adâleti diğer sıfatları gibi eksiksiz ve kusursuzdur. Sınırlı kabiliyete ve pek çok zaafa sahip insanın gösterdiği adâlet ise az çok kusurlu ve eksik olacaktır.

İslam alimlerine göre, insan eğer irade ve gayret gösterir, hikmet, şecaat ve iffet gibi temel faziletleri şahsiyetinin ayrılmaz bir parçası haline getirirse adil olma vasfını kazanmaya da yaklaşmış olur. Selim bir akıl, berrak bir muhakeme sahibi olmayı, zulüm karşısında geri adım atmadığı gibi öfkesine hakim olacak kadar cesur olmayı, haramdan uzak, kendine ve başkalarına karşı dürüst olmayı tarif eder bu üç fazilet. İslâm toplumunun önemli vasıflarından “vasat ümmet”, müfessirlerce “adil ümmet” olarak tercüme edilir.

Adaletin, Batı’dan mülhem kör bir kadın olarak tahayyülü bizde yenidir. Sekülarizm rüzgarıyla birlikte İslam yurduna gelmiştir bu adet. Sözde tanrıçanın elindeki kılıç verilen cezaların caydırıcılığını, terazisi ise hakkın dengeli bir şekilde dağıtılmasını simgeler. Müslümanların adaleti anlamak ve yerine getirmek için kör bir kadının rehberliğine ihtiyacı yok. Vahyi ve Hz. Peygamber'i (sav) tekrar rehber alması yetecektir. Batıyı taklit etme sevdasına kapıldığımızdan beri hem adalet mefhumunu hem de meşruiyet hissini yitirdik. Dinimizin kalplerimize verdiği emniyeti kaybettik.

“Davranış ve hükümde doğru olmak, hakkaniyete göre hüküm vermek” mânalarına geliyor adalet. Tanınması gereken bir hak üzerinde hüküm verilirken, kendi lehine hükmedilmesi halinde bundan memnun olan, fakat aleyhine hükmedilmesi durumunda bu hükmü tanımayan insanlar için “zalim” tabirini kullanıyor Yüce Allah. (Nûr / 47-51). Nitekim Hz. Peygamber’in adâlet sıfatını kazanabilmesi, insanların keyfî istek ve arzularını hesaba katmaksızın ilâhî emirlerin gösterdiği şekilde doğru olması ve Allah’ın daha önceki kitaplarda bildirdiği ebedî hakikatlere inanması şartına bağlanmıştır.

Sonuç olarak, adaleti hakim dünyacı anlayışa bırakırsak bir yere varamayıp kaybolacağız. Güç, makam ve mülk emanettir. İslam’dan ilham alan bir şahsiyet ve ahlak geliştirmek kadar Allah’ın rızasına uygun bir nizam, hukuk ve adalet anlayışı tesis etmek de sorumluluğumuzdur. Unutmayalım ki, adalet sadece bir kavram değil, aynı zamanda bir yaşam biçimidir.