Fransa'da 2018 yılında patlak veren Sarı Yelekliler hareketi, sadece bir vergi protestosu olarak başlamadı. Derinleşen gelir eşitsizliği, sosyal adaletsizlik ve yaşam pahalılığına karşı büyüyen bir halk isyanına dönüştü. Bu yazıda, hareketin kronolojisini, siyasal-ideolojik boyutlarını ve Fransa üzerindeki etkilerini inceleyeceğiz.
Sarı Yelekliler Neden Ortaya Çıktı?
2010'lu yılların sonuna doğru Fransa'da gelir eşitsizliği belirgin şekilde arttı. Milyarder sayısı hızla yükselirken, taşrada ve banliyölerde yaşayan geniş kesimler ekonomik olarak zorlanmaya başladı. Challenges dergisinin verilerine göre, 2011'de 51 olan milyarder sayısı 2021'de 109'a yükseldi. Bu durum, neoliberal politikaların yarattığı adaletsizlikleri gözler önüne serdi.
2018'in Kasım ayında planlanan akaryakıt vergisi zammı, bu birikmiş öfkeyi tetikledi. Özellikle kırsal bölgelerde yaşayan ve otomobile bağımlı olan düşük gelirli kesimler için bu zam, hayat pahalılığının artması anlamına geliyordu. Toplu taşıma imkanlarının kısıtlı olması, artan yaşam maliyetleri ve vergi sistemindeki adaletsizlikler birleşince, bu öfke kitlesel bir harekete dönüştü.
Hareketin katılımcıları arasında şunlar yer alıyordu:
- Düşük ve orta gelirli bireyler
- Küçük esnaf
- Emekliler
- Kamu çalışanları
- Öğrenciler
- İşsizler
- Taşrada yaşayan aileler
Ancak hareket, Asyalı ve Afrikalı göçmen işçileri ve aynı kökenlerden gelen Fransa vatandaşlarını büyük ölçüde dışarıda bırakıyordu. Bu durum, hareketin "halk" adına konuştuğu söyleminin temsiliyet açısından sınırlı olduğunu gösteriyordu.
Sarı Yelekliler'in Talepleri Nelerdi?
Sarı Yelekliler'in belirgin bir lideri veya merkezi bir organizasyonu olmamasına rağmen, talepleri oldukça netti. En acil talepler arasında akaryakıt vergisinin iptali ve asgari ücretin artırılması yer alıyordu. Bunun yanı sıra, emeklilik maaşlarının iyileştirilmesi, vergide adaletin sağlanması, halkın referandum çağrısı yapabilmesini öngören RIC sisteminin getirilmesi ve Başkan Macron'un istifası da sıkça dile getiriliyordu.
Hareketin arkasındaki temel motivasyon, sadece ekonomik iyileştirme değil, aynı zamanda siyasal temsilde adalet arayışıydı. Yurttaşlar, karar alma süreçlerine daha fazla katılmak ve seslerini duyurmak istiyordu.
Hareketin Sonuçları ve Etkileri
Sarı Yelekliler hareketi, Fransa'da alt sınıfların sistemden dışlandığı hissini kolektif bir çığlığa dönüştürdü. Talepleri her zaman tam olarak karşılanmasa da, açtığı tartışmalar -temsil, adalet, demokrasi- hâlâ canlılığını koruyor. Avrupa'nın dört bir yanında yankı bulan bu isyan, neoliberal demokrasinin sınırlarını ifşa eden bir dönüm noktası oldu.
Hareketin 2018 sonundaki zirvesinde yüz binlerle ifade edilen katılım, zamanla azaldı. Devlet baskısı, medyanın olumsuz çerçevelemesi ve hareket içindeki fikir ayrılıkları da bu düşüşte etkili oldu. 2020'ye gelindiğinde, COVID-19 salgını ve buna bağlı kısıtlamalar hareketin fiziksel varlığını büyük ölçüde sonlandırdı.
Bugün sokaktaki varlığı azalmış olsa da, "Biz halkız" diye haykıran o yelekli kalabalığın sesi hâlâ kamusal alanlarda yankılanıyor. Bu çığlık, sadece bir döneme değil, temsiliyet krizinin sürekliliğine işaret ediyor. Sarı Yelekliler Hareketi, liberal temsil demokrasisinin yapısal zaaflarını açığa çıkaran bir moment olarak okunmalıdır. Protestocuların doğrudan katılım, ekonomik adalet ve siyasal meşruiyet talepleri, klasik temsil mekanizmalarının toplumsal meşruiyetini yitirdiği bir eşikte yükselmiştir.
Sarı Yelekliler'in ardından sorulması gereken esas soru, yurttaşların sistematik olarak dışlandığı karar alma süreçlerinin nasıl demokratikleşeceğidir. Bu hareket, Fransa'nın ve Avrupa'nın geleceği için önemli dersler içermektedir.