10 Mayıs 2025 Cumartesi

Kadınlar ve Anneler: Makbul Olmak Yetiyor Mu? Şok İddialar!

AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın "Kadın için en büyük kariyer anneliktir" sözüyle başlayan, Sağlık Bakanı'nın "Çocuğunuz yoksa aile olamıyorsunuz" açıklamasıyla devam eden tartışmalar, kadınların toplumdaki yerini bir kez daha sorgulatıyor. Peki, kadınlar için "makbul" olmak gerçekten bu kadar kolay mı? Yoksa bu sadece bitmeyen bir sınav mı?

Anneliğin Kutsallığı ve Toplumsal Baskı

Bir yandan "annelik dünyanın en kutsal görevi" denilirken, diğer yandan kadınların omuzlarına ağır bir yük bindiriliyor. Toplumun beklentileri hiç bitmiyor: "Anne öyle yapar mı?", "Anneysen kahkaha atılmaz", "Çocuğuna organik besinler yedir", "Hem kariyer yap hem çocuğunun başından ayrılma"... Bu beklentiler, kadınları sürekli bir yetersizlik duygusuyla baş başa bırakıyor.

Türkiye'de kadınlar, lise çağlarında "aman ilişkiye girme" uyarısıyla büyürken, 30'larına geldiklerinde "neden evlenmiyorsun?" baskısıyla karşılaşıyor. Evlendiklerinde ise "hadi artık çocuk" dayatmasıyla kuşatılıyorlar. Kadınlar sadece evlenmek ya da çocuk doğurmak zorunda bırakılmıyor, nasıl bir kadın olunacağına dair bitmeyen bir denetim mekanizmasının nesnesi haline getiriliyorlar.

Diyarbakır'da Narin'in aile içinde katledildiği, İstanbul'da Ahmet Mattia'nın sokak ortasında öldürüldüğü, onlarca çocuğun suça itildiği bir ülkede, kadınlara hala "Evlen, çocuk yap" dayatması yapılması akıl alır gibi değil. Kadınlar şiddete uğradıklarında karakola başvuruyor ama çoğu zaman korunmuyorlar. Kadın cinayetleri cezasızlıkla ödüllendirilirken, istismarcılar ellerini kollarını sallayarak dolaşıyor. Ve bu devlet, utanmadan hala kadınlara "makbul anne" olmayı öğütlüyor, çocuk sayısıyla toplumu şekillendirmeye çalışıyor.

Laiklik İlkesinin Önemi

Burada Atatürk’ün laiklik ilkesinin önemine dönüp bakmak gerekiyor. Çünkü laiklik sadece din ve devlet işlerinin ayrılması değil, aynı zamanda kadınların birey olarak özgürleşmesinin temel güvencesi. Mustafa Kemal, “Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gereklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur” dedi, kadınların özgürlüğünü, eğitimi ve çalışma hayatına katılımını devlet politikası haline getirdi.

Bugün ise AKP iktidarı, laiklikten uzaklaşarak kadınları yeniden sadece “anne” kimliğine hapsediyor, toplumu geri götürüyor. Anneler Günü geldiğinde ise bu tablo daha da belirginleşiyor. Kadınlar, makbul anne ve makbul kadın olarak ikiye bölünüyor. Bir tarafta toplumun gözünde kutsallaştırılan, “gözleri yaşlı çocukları ardında kalan” anneler var, diğer tarafta ise çocuk sahibi olmayan ya da annelik yapmayı tercih etmeyen kadınlar var. Ve bu ayrım sadece devlet eliyle değil, toplumun ve medyanın diliyle de pekiştiriliyor.

Kadınların Tercihleri Neden Rahatsız Ediyor?

Boğaziçi Üniversitesi’nden akademisyen Çiğdem Dalay’ın yaptığı çalışma, gönüllü çocuksuz kadınların yaşadıklarını gözler önüne seriyor. Görüştüğü kadınların hiçbiri kariyer veya iş hayatı nedeniyle çocuk yapmaktan vazgeçmemiş, tam tersine çocuk sahibi olmayı bir “zorunluluk” değil, bir tercih olarak gördükleri için bu kararı almışlar.

Dalay’ın şu tespitini buraya bırakıyorum: “Kadınlar toplumun beklentilerini değil, kendi hayatlarını şekillendirmeyi tercih ediyor.” Kadınların tercihi neden bu kadar rahatsız edici oluyor? Neden devlet ve iktidar, ısrarla kadınları anneliğe itiyor? Cevap basit: Kadın ve çocuk, otoriter ve muhafazakâr yönetimlerin toplumu kontrol etme aracıdır. Kadınların bedeni, çocukların geleceği üzerinden bir tür sosyal mühendislik yürütülüyor.

Sonuç

Türkiye'de kadınlar için "makbul" olmak, bitmeyen bir sınav gibi. Toplumun ve devletin dayattığı rollere karşı çıkan kadınlar, sürekli bir baskı altında yaşıyor. Ancak kadınlar, bu baskılara karşı direnmeye ve kendi hayatlarını özgürce şekillendirmeye devam ediyor. Unutulmamalıdır ki, her kadın değerlidir; annelerimiz de, annelik yapmayı seçenler de seçmeyenler de, toplumun göz ardı ettiği kadınlar da...

İlgili Haberler