Osmanlı mı, Cumhuriyet mi? Tarih İdeolojiye Kurban Ediliyor!
Gündem

Osmanlı mı, Cumhuriyet mi? Tarih İdeolojiye Kurban Ediliyor!


09 November 20255 dk okuma1 görüntülenmeSon güncelleme: 09 November 2025

Türkiye'de tarih yazımı, uzun yıllardır ideolojik tartışmaların odağında yer alıyor. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet dönemi arasındaki ilişki, kimi zaman düşmanlığa varan bir ayrışmaya neden oluyor. Peki, bu ayrışmanın temelinde yatan sebepler neler? Tarih, neden ideolojik bir silaha dönüştürülüyor?

Osmanlı'dan Cumhuriyete: Kırılma Anları

Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte yeni bir devlet inşa edilirken, geçmişle bir hesaplaşma yaşandı. Kemalist rejim, Osmanlı'yı olumsuzlayarak Cumhuriyet'i yüceltme stratejisini benimsedi. Bu yaklaşım, özellikle son Osmanlı padişahlarının hedef gösterilmesine yol açtı. Abdülhamid Han "istibdatın simgesi", Mehmed Reşad "kukla", Vahdettin ise "hain" olarak yaftalandı. Bu suçlamaların gerçeklikle ne kadar örtüştüğü ise tartışmalı bir konu.

Bu durum, toplumda iki farklı cephe oluşturdu. Bir yanda Cumhuriyet'i yüceltip Osmanlı'yı kötüleyenler, diğer yanda Osmanlı'yı göklere çıkarıp Cumhuriyet'i aşağılayanlar yer aldı. Her iki tarafın da düştüğü hata, tarihi ideolojik bir silaha dönüştürmek oldu. Oysa hem Osmanlı hem de Cumhuriyet, aynı devlet geleneğinin farklı dönemleridir. Türk devlet düşüncesinde biri yıkılır, diğeri onun küllerinden doğar fakat devlet fikri asla tükenmez.

Atatürk Tartışmaları: Bir İdeoloji Arenası mı?

Bugün hala Atatürk üzerinden yürüyen tartışmalar, bu ideolojik ayrışmanın acı bir sonucu. Bazıları Atatürk'ü tarih üstü bir figüre dönüştürüp "putlaştırıyor"; bazıları ise ona saldırmayı bir cesaret göstergesi sayıyor. Oysa Atatürk ne bu efsane üreticilerinin masal kahramanıdır ne de iftiracıların hedef tahtasıdır. Bir devlet kurucusudur ve tarihi şahsiyetler gibi siyasi kararları, başarıları ve hatalarıyla birlikte değerlendirilmeyi hak eder.

Atatürk'ü sevenlerin bir kısmı, onu adeta ilahi bir mertebeye yükselterek eleştirilemez, sorgulanamaz bir "dokunulmazlık zırhı" ile donatmıştır. Bu anlayışa göre Atatürk'ün bütün kararları tartışmasız doğrudur; onun hatasından söz etmek neredeyse suç sayılır. Tarihte uygulanan her reform, her siyasi tercih, her idari karar mutlaka isabetli kabul edilir. Öte yandan Atatürk'ü sevmeyen ya da eleştirmek isteyen bir kesim ise farklı bir uçta konumlanmıştır. Onu, tüm olumsuzlukların kaynağı gibi gösterip, ağır ithamlarda bulunarak tarih dışı iddialar ortaya atmaktadır. Bu yaklaşımın bir kısmı kasıtlı ideolojik düşmanlık içerirken, bir kısmı da cehaletin ürünüdür. Atatürk'ün kişisel hayatı üzerinden yürütülen spekülasyonlar veya devletin kuruluş dönemindeki zorunlu uygulamaların tamamen kötü niyetle açıklanması bu örnekler arasındadır.

Tarihle Yüzleşmek: İbret ve Hikmetle Okumak

Peki, bu kısır döngüden nasıl çıkılır? Tarihi ideolojik bir araç olarak kullanmak yerine, ondan ders çıkarmak mümkün mü? İşte cevaplar:

  • Tarihi, ideolojik bir silaha dönüştürmekten kaçınmak.
  • Osmanlı ve Cumhuriyet'i, aynı devlet geleneğinin farklı dönemleri olarak görmek.
  • Atatürk'ü, tarihi bir figür olarak, başarıları ve hatalarıyla birlikte değerlendirmek.
  • Eleştiri ve övgüleri, hakaret ve kutsamalar yerine, aklın ve bilimin ışığında yapmak.
  • Tarihi, ibret ve hikmetle okumak.

Unutmayalım ki, Osmanlı'yı karalamak Cumhuriyet'e iyilik etmez; Cumhuriyet'i küçümsemek de Osmanlı'yı yüceltmez. Kendi tarihimizle barışmak, geçmişi anlamak ve devlet geleneğimizin sürekliliğini görmek zorundayız. Bunu yaptığımızda hem kendimizi daha iyi tanır hem de geleceğe güvenle yürüyebiliriz. Tarih bizim kimliğimizdir; ideolojilerin oyuncağı değil.

Sonuç olarak, Türkiye'nin tarihle yüzleşmesi, ideolojik bağnazlıktan kurtulup, geçmişi doğru anlamakla mümkün olacaktır. Aksi takdirde, tarih ideolojik kavgalardan ibaret bir arenaya dönüşecek ve bize hiçbir ders vermeyecektir.